Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

çabuk olmak

  • 1 çabuk olmak

    v. hurry, hurry up!, be quick, buck up, make haste, hustle, put a jerk in it

    Turkish-English dictionary > çabuk olmak

  • 2 çabuk olmak

    псынкIэн/ псынщIэн, зыгъэпсынкIэн/ зыгъэпсынщIэн, шIэхын/ щIэхын, еужырын, еужырэкIын, пIэщIэн, епIэщIэкIын

    Турецко-адыгский словарь > çabuk olmak

  • 3 çabuk olmak


    псынкIэгъэн

    Малый турецко-адыгский словарь > çabuk olmak

  • 4 çabuk

    çabuk schnell;
    çabuk çabuk adv rasch;
    çabuk ağlayan weinerlich;
    çabuk olmak schnell machen

    Türkçe-Almanca sözlük > çabuk

  • 5 be quick

    çabuk olmak

    English-Turkish dictionary > be quick

  • 6 be quick

    çabuk olmak

    English-Turkish dictionary > be quick

  • 7 hurry up

    çabuk olmak, acele etmek, acele ettirmek, aceleye getirmek
    * * *
    acele et
    * * *
    (to (cause to) move quickly: Hurry him up, will you; Do hurry up!) acele etmek, çabuk olmak

    English-Turkish dictionary > hurry up

  • 8 hurry

    interj. hızlan, çabuk
    ————————
    n. acele, telaş
    ————————
    v. acele etmek, hızlandırmak, aceleye getirmek, acele ettirmek, sıkıştırmak, çabuk olmak
    * * *
    1. acele et 2. acele et (v.) 3. acele (n.)
    * * *
    1. verb
    1) (to (cause to) move or act quickly, often too quickly: You'd better hurry if you want to catch that bus; If you hurry me, I'll make mistakes.) acele et(tir)mek, çabuk olmak
    2) (to convey quickly: After the accident, the injured man was hurried to the hospital.) aceleyle götürmek
    2. noun
    1) (the act of doing something quickly, often too quickly: In his hurry to leave, he fell and broke his arm.) acele, telâş
    2) (the need to do something quickly: Is there any hurry for this job?) hızlandırmak, çabuklaştırmak
    - hurriedly
    - in a hurry
    - hurry up

    English-Turkish dictionary > hurry

  • 9 buck up

    v. acele etmek, çabuk olmak, canlanmak, neşelenmek, neşelendirmek
    * * *
    geliştir
    * * *
    1) (to hurry: You'd better buck up if you want to catch the bus.) acele etmek, elini çabuk tutmak
    2) (to cheer up: She bucked up when she heard the news.) neşelen(dir)mek

    English-Turkish dictionary > buck up

  • 10 se hâter

    v pr
    çabuk olmak

    Hâtez-vous, nous allons être en retard. — Çabuk olunuz, geç kalacağız.

    Dictionnaire Français-Turc > se hâter

  • 11 hustle

    n. ivedi
    ————————
    v. itmek, itelemek, dürtmek, acele ettirmek, sıkıştırmak, sıkboğaz etmek, acele etmek, itişip kakışmak, koşuşturmak, çabuk olmak, hile ile satmak, yaltaklanmak, fahişelik yapmak
    * * *
    1. itip kak (v.) 2. itip kakma (n.)
    * * *
    1. verb
    1) (to push quickly and roughly: The man was hustled out of the office.) yaka paça götürmek, yaka paça etmek
    2) (to make (someone) act quickly: Don't try to hustle me into making a sudden decision.) acele et(tir)mek
    3) ((American) to swindle; to obtain something dishonestly or illegally: to hustle money from old ladies; the car dealer tried to hustle us.) kandırmak, yutturup satmak
    4) ((American) to sell or earn one's living by illegal means: hustling on the streets; hustle drugs.) (el altından) satmak, hileli yollardan kazanç sağlamak
    5) ((American) (slang) to work as a prostitute; to solicit clients.) orospuluk etmek/yapmak
    2. noun
    (quick and busy activity.) acele, telâş

    English-Turkish dictionary > hustle

  • 12 make haste

    acele etmek, çabuk olmak
    * * *
    (to hurry.) acele ettirmek

    English-Turkish dictionary > make haste

  • 13 put a jerk in it

    v. çabuk olmak, acele etmek

    English-Turkish dictionary > put a jerk in it

  • 14 put a jerk in it

    v. çabuk olmak, acele etmek

    English-Turkish dictionary > put a jerk in it

  • 15 Fuß

    Fuß <-es, Füße> [fu:s, pl 'fy:sə] m
    1) ayak;
    am \Fuß des Berges dağın eteğinde;
    zu \Fuß gehen yürüyerek [o yayan] gitmek;
    gut zu \Fuß sein ayağına çabuk olmak;
    von Kopf bis \Fuß baştan aşağı;
    auf großem \Fuß leben bol keseden yaşamak;
    auf eigenen Füßen stehen ( fig) kendi yağıyla kavrulmak;
    mit jdm auf gutem \Fuße stehen biri ile iyi anlaşmak;
    \Fuß fassen ayak uydurmak;
    jdn auf freien \Fuß setzen birini serbest bırakmak
    2) ( einer Säule) kaide

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Fuß

  • 16 zumachen

    zu|machen
    I vi
    1) ( fam) ( schließen) kapanmak
    2) ( dial) ( sich beeilen) acele etmek, çabuk olmak
    II vt ( fam) kapa(t) mak; ( Loch) kapamak, örtmek; ( Kleidung) iliklemek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > zumachen

  • 17 make it snappy

    acele etmek, çabuk olmak

    English to Turkish dictionary > make it snappy

  • 18 Hand

    Hand < Hände> [hant, pl 'hɛndə] f
    el;
    an \Hand von yoluyla;
    aus erster/zweiter \Hand birinci/ikinci elden;
    von \Hand elden;
    jdm die \Hand geben birine eline vermek;
    jdm die \Hand schütteln birinin elini sıkmak, biriyle tokalaşmak;
    linker/rechter \Hand sol/sağ elde;
    linker/rechter \Hand sehen Sie... sol/sağ elde... görüyorsunuz;
    eine \Hand voll bir tutam [o avuç dolusu];
    alle Hände voll zu tun haben ( fam) işi başından aşkın olmak;
    etw aus der \Hand legen bir şeyi elinden bırakmak;
    etw in die \Hand nehmen bir şeyi eline almak; ( fig) bir şeyi ele almak;
    in die Hände klatschen el çırpmak;
    etw zur \Hand haben bir şeyi el altında bulundurmak, bir şey elinde bulunmak;
    jds rechte \Hand sein ( fig) birinin sağ kolu olmak;
    zwei linke Hände haben ( fam) elinden bir şey gelmemek;
    sich mit Händen und Füßen verständigen ( fam) el kol yordamıyla anlaşmak;
    sich mit Händen und Füßen gegen etw wehren ( fam) bir şeye canla başla karşı koymak;
    mit leeren Händen eli boş olarak, elini kolunu sallaya sallaya;
    ein gutes Blatt auf der \Hand haben eli iyi olmak;
    \Hand und Fuß haben tutarlı olmak;
    die \Hand im Spiel haben bir işte parmağı olmak;
    es lässt sich nicht von der \Hand weisen, dass...... olduğu yadsınamaz;
    \Hand in \Hand el ele;
    \Hand in \Hand mit jdm arbeiten biriyle el ele çalışmak;
    freie \Hand zu etw haben bir şey yapmakta serbest olmak;
    das liegt auf der \Hand bu elle tutulur gözle görülür;
    von der \Hand in den Mund leben elden ağıza yaşamak;
    er ist bei ihnen in guten Händen onların yanında iyi ellerdedir;
    in festen Händen sein ( fam) sözlü olmak;
    etw von langer \Hand planen bir şeyi uzun uzadıya planlamak;
    etw unter der \Hand verkaufen bir şeyi el altından satmak;
    mit etw dat schnell bei der \Hand sein ( fam) bir şeyde elini çabuk tutmak;
    jdm etw zu treuen Händen übergeben birine bir şeyi emanet vermek;
    jdm etw in die \Hand drücken birinin eline bir şey sıkıştırmak;
    jdm in die Hände fallen birinin eline düşmek;
    etw aus der \Hand geben bir şeyi elinden çıkarmak;
    jdn in der \Hand haben birini avcunun içinde tutmak;
    jdm aus der \Hand lesen birinin el falına bakmak;
    zu jds Händen birinin eline, birine verilmek üzere;
    Hände hoch! eller yukarı!;
    Hände weg! çek elini!;
    eine \Hand wäscht die andere ( prov) bir el bir eli yıkar, iki el bir yüzü yıkar

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Hand

  • 19 ayak

    "1. foot. 2. leg. 3. base, pedestal, footing. 4. treadle (of a sewing machine). 5. shaft (of a loom). 6. tributary. 7. outlet (of a lake). 8. step (in stairs). 9. gait, pace. 10. folk poetry rhyme; rhyme word. 11. foot (measure). 12. intersection between two lines or between a line and a plane. -ta 1. standing, on one´s feet. 2. excited, aroused. 3. med. ambulatory. -tan (satış) (selling meat) on the hoof (as opposed to butchered meat). -ını alamamak 1. /dan/ to be unable to refrain (from). 2. to be unable to use one´s feet (because of pains or because they have gone asleep). -ı alışmak /a/ to make a habit of going to. -ını altına almak to sit on one´s leg. -ının altına almak /ı/ 1. to beat, give a beating (to), thrash. 2. to ignore, transgress, violate. 3. to push aside (something useful). -lar altına almak /ı/ to trample on, disregard. -ının altına karpuz kabuğu koymak /ın/ to scheme to get (someone) fired. -ının altında olmak (for a view) to be spread out beneath one. -ının/-larının altını öpeyim. colloq. For God´s sake. - atmak 1. /a/ to go (to) for the first time. 2. to take a step. - atmamak /a/ not to go to; to stay away from. - ayak üstüne atmak to cross one´s legs. - bağı 1. impediment, hindrance, hobble, fetter. 2. person who creates an obligation and responsibility. -ının bağını çözmek /ın/ 1. to divorce (one´s wife). 2. to free (someone) to act. -ına bağ olmak /ın/ to hinder (one). -ına bağ vurmak/-ını bağlamak /ın/ to hinder. - basmak /a/ 1. to arrive (at), enter. 2. to begin, enter, start (a job). - basmamak /a/ not to go to; to stay away from. -lar baş, başlar ayak oldu. colloq. The first have become last, the last first./The social order is reversed and upstarts are in charge. - bileği 1. ankle. 2. anat. tarsus. -ları birbirine dolaşmak to stumble over one´s own feet. -ına çabuk quick, quick to come and go. -ını çabuk tutmak to hurry, walk quickly. -ına çağırmak /ı/ to call (someone) into one´s presence. -ını çekmek /dan/ to stop going to (a place). -ına çelme takmak /ın/ 1. to trip up. 2. to prevent (another´s) success. -ını çıkarmak to take off one´s shoes. - değiştirmek to get into step by changing one´s foot (in marching). -ını denk/tetik almak to be on one´s guard. -ını denk basmak to be careful, be wary. - diremek to insist, put one´s foot down. -ına dolanmak/dolaşmak 1. to crowd around and create confusion. 2. /ın/ to obstruct. 3. to boomerang, recoil on oneself. -ı dolaşmak 1. to trip over one´s own feet. 2. to get flustered and do something wrong. -ları dolaşmak to trip on one´s feet, get one´s feet tangled up. -ında donu yok, fesleğen ister/takar başına. colloq. She likes to show off regardless of her poverty. -ta duramama astasia. -ta durmak to stand, remain standing. -a düşmek to have outsiders meddling in (a matter). -ı düşmek /a/ to drop in on (a place, a house), visit while passing by. -ına düşmek /ın/ to beg, implore. -ı düze basmak to get over the hard part of something. -a fırlamak to jump to one´s feet. - freni foot brake. -ına geçirmek /ı/ to pull on (one´s trousers). -ına (kadar) gelmek /ın/ 1. to make (someone) a personal visit (as an act of deference). 2. (for any desired thing) to come to (one) by itself. -ları geri geri gitmek to go reluctantly, drag one´s feet. -ına getirmek /ı/ to have (something or someone) brought to one. -ına gitmek /ın/ to make (someone) a personal visit (as an act of deference). -ını giymek to put on one´s shoes. (kendi) -ı ile gelmek 1. to come on one´s own initiative. 2. to fall into one´s lap. -ına ip takmak /ın/ to backbite. - işi errands and small deeds. - izi footprint. -a kaldırmak /ı/ 1. to upset, excite (a group). 2. to incite, stir up (a group) to rebellion. -a kalkmak 1. to stand up, get up, rise to one´s feet. 2. to recover and get out of bed. 3. to get excited, be aroused. -ta kalmak 1. to be left without a seat. 2. to remain standing; to have lasted. -ına/-larına kara su/ sular inme

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > ayak

  • 20 el

    el s
    1. 1) Hand f
    \el \ele Hand in Hand
    \el çırpmak in die Hände klatschen
    bir şeye \el koymak etw beschlagnahmen [o einziehen], etw sicherstellen
    bir şeyi \el altından satmak etw unter der Hand verkaufen
    \elde etmek ( bir şeyi) erlangen/erreichen/bekommen; ( bir kimseyi) (für sich) gewinnen, erobern; ( kendi hizmetine almak) abwerben
    birini bir şey için \elde etmek jdn für etw gewinnen
    bir şeyi \elde tutmak etw besitzen
    \elden ağıza yaşamak von der Hand in den Mund leben
    \elden çıkmak abhandenkommen
    bir şeyi \ele almak ( fig) etw in die Hand nehmen, etw anpacken, etw ergreifen; ( konuyu, sorunu) behandeln
    birini/kendini \ele vermek jdn/sich verraten
    \eli ayağı yatağa bağlı olmak ( fig) o ( fam) ans Bett gefesselt sein
    \eli dar(da) olmak ( fam) knapp bei Kasse sein
    \elim kolum bağlı ( fig) o ( fam) mir sind die Hände gebunden
    \elimde değil es liegt nicht in meiner Hand, ich kann nichts dafür
    \elinde olmak/olmamak etwas/nichts dafürkönnen
    \elinden geleni yapmak sein Bestes [o Bestmögliches] tun, sein Äußerstes tun, alles Menschenmögliche tun
    \elinden gelmek können
    \elinden gelmemek nicht anders können
    \elinden gelmiyormuş gibi yapma! stell dich nicht so ungeschickt an!
    \elinden iyi iş gelmek geschickt sein
    bir şeyi \eline almak etw in [o auf] die Hand nehmen
    birinin \eline su dökemez olmak ( fig) jdm nicht das Wasser reichen können
    bir şeyde \elini çabuk tutmak ( fam) mit etw schnell bei der Hand sein
    \elini kolunu sallaya sallaya mit leeren Händen
    birinin \elini sıkmak jdm die Hand schütteln [o drücken]
    bir şeyden \elini ayağını çekmek sich zurückziehen von etw
    \elini ayağını öpeyim ich flehe dich an
    birine \elini uzatmak jdm die Hand reichen
    bir \el bir \eli yıkar, iki \el bir yüzü yıkar ( prov) eine Hand wäscht die andere
    birinci/ikinci \elden aus erster/zweiter Hand
    çek \elini! Hände weg!
    sol/sağ \el(de) linke(r) /rechte(r) Hand
    \elle tutulur gözle görülür greifbar, handgreiflich; ( çok belirgin) deutlich erkennbar
    bu \el das liegt auf der Hand
    2) ( güç) Macht f
    \elinden geleni yapmak alles tun, was in seiner Macht steht, sein Bestes geben
    \elinden gelmek können
    \elinden gelmemek nicht anders können
    3) ( iskambilde)
    iyi bir \eli olmak ein gutes Blatt (auf der Hand) haben
    2. s
    1) ( yabancı) Fremde(r) f(m)
    \el için çukur [o kuyu] kazan, kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein
    \el kazanıyla aş kaynatmak ( fig) sich mit fremden Federn schmücken
    2) ( ülke) Land nt; ( yurt) Heimat f
    3) ( halk) Volk nt
    4) ( reg) ( aşiret) Volksstamm m

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > el

См. также в других словарях:

  • çabuk olmak — çabuk davranmak, oyalanmamak Çağırınız kuzum, rica ederim çağırınız hem biraz çabuk olunuz P. Safa …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çabuk — sf., ğu, Far. çābuk 1) Aceleci Çabuk ve kolay bir konuşma tarzı vardı. R. N. Güntekin 2) zf. Alışılandan veya gösterilenden daha kısa bir zamanda, tez, yavaş karşıtı Yazıma çabuk cevap geldi. A. Gündüz 3) ünl. Acele et, oyalanma anlamlarında bir… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hassas olmak — 1) duyarlı davranmak 2) çabuk duygulanmak Sanatkârlar böyle cümlelere karşı pek hassas oluyorlar. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • terk kılmak — çabuk olmak I, 350 …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • HARM — Muhkem etmek, sağlamlaştırmak. * Davara yük vurmak. * İşinde çabuk çabuk olmak. * Udul etmek. * Kat etmek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • ırgamak — i, hlk. 1) Çabuk olmak, davranmak 2) Oynatmak, kımıldatmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • de — hadi,çabuk olmak …   Beypazari ağzindan sözcükler

  • el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hassas — sf., Ar. ḥassās 1) Duyum ve duyguları algılayan Halıda kaybolan ayak seslerini evvela Peregrini nin hassas kulakları sezdi. H. E. Adıvar 2) Çabuk duygulanan, duygun, duyar, duyarlı, içli, alıngan İri yarı bir adam olmakla beraber pek hassastı. A …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • acıktırmak — i 1) Açlık duymasına sebep olmak Bu hava, bu su insanı çabuk acıktırır. 2) Aç bırakmak, yeterince doyurmamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»